KOKUYU ANLAMAK

Anne kokusu, bebek kokusu, bahar kokusu, memleket kokusu… Aslına bakarsanız, her âna ve her anıya eşlik eden bir koku tanımlaması bulunur. Hatta öyle tanımlamalar yaparız ki bazı kavramlara dair, koku bu anlamın olmazsa olmazı, mütemmim bir cüz’üdür. (tamamlayıcısıdır.) 

Evet, memleketin yolu başka, suyu başka, sebzesi meyvesi başka ama kokusu bambaşka.

Evet, annemin sesi başka, sevgisi başka, yemekleri başka ama kokusu bambaşka.
Ve senin,adın başka, sanın başka, tenin başka ama kokun bambaşka.

An olur, ufacık bir koku zerresi seni çok uzaklara götürür. İçeride oynarken sen, mutfakta düdüklü tencereden gelen mısır haşlaması kokusu. Sobanın üstünde kestane ve hafif yanık kokusu. Ve mis gibi çay kokusu. Ailecek geçen neşeli bir kış akşamı. Belki de akşamın ilerleyen vakitlerinde hep birlikte oynanan “isim-şehir” oyunu. Odanın içinde hafif bir kömür kokusu... Nasıl mı gittin bu uzaklara, eskimeyen hatıralara? İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda İstanbul Üniversitesi giriş kapısına çıkan merdivenlere tırmanmadan önce yanından geçtiğin bir seyyar mısır satıcısı ve kestaneci vesile oldu bu düş(ünce)lere. Bir küçük köz kokusu seni 10-15 sene önceye götürdü. Belki de daha ötesine… 

Koku ânda saklıdır ve ân kokuda… “Hatırlıyorum” yükleminin gizli öznelerindendir koku. Geçmişi bir anda gözünün önüne getiriverir. Başta dedik ya; anne kokusu, bebek kokusu, bahar kokusu ve memleket kokusu… Kokunun hissedildiği an, vakıanın hayalinin beyninizde canlandığı ve oraya gittiğiniz onlarca hadise yaşamışsınızdır. Belki de bir koku, daha olay gözünüzde canlanmadan, küçük bir damlaya dönüşür göz bebeğinizde. Bu koku sizi o diyara, o yâra götürür. Yakup arayışının, Yusuf buluşu da bu sırdadır.

Koku, âna değer katar. Onu hayali bir fanus içine alarak hatırlanası bir zamâna çevirir. Fanus kalktığında bilin ki, o zamana gitmiş ve o ânı yaşıyorsunuzdur. Gözünüzü kapayıp kokuyu tâ içinize çekiyorsanız, o koku o ân için vazifesini yapmış demektir.

 

Peki ya koku sadece mazi ile mi alakadardır? Hâl ve istikbâlin kokudan hiç mi hissesi yok? İşte tam da bu noktada şu nüansı fark etmek lazım. Geçmiş ile alakalı kokulu hatıralarda, vakıa kokuya anlam yükler. Belki de kokuya değer katan olayın ta kendisidir. Ama şimdiden sonrasında, tam tersi olur ve ânlar kokuyla anlam kazanır. O sevinç, hüzün, özlem, kavuşma vb. anlarımızı bir kokuyla fanus içine alabilirsek onları muhafaza etmemiz daha kolay hale gelir. Mesela dostunuza vereceğiniz bir hediyeyi seçkin bir kokuyla süslerseniz, dostunuz o kokuyu her duyduğunda “siz”i hatrına getirecektir. Ya da bir Ege turuna çıktıysanız; yol kenarındaki tablacıların (tezgahta meyve sebze satan köylüler) halini veya zeytin bahçelerini fotoğraflamak istediğinizde, deklanşöre basarken mutlaka oranın kokusunu içinize çekin. Neyin kokusu mu? Hemen yolun karşı tarafındaki mandalin-portakal bahçelerinden gelen turunçgiller kokusunu. Böylelikle bir Ege Masalı nı tam anlamıyla yaşamış olursunuz. 
Elhasıl, hayatınızdaki anları ölümsüzleştirmek istiyorsanız; kaleme alma, fotoğraf çekme gibi aksiyonların yanında bir de koklamayı ve ânı o kokuyla fanus içine hapsetmeyi deneyin. Çünkü yanınızda her zaman kağıt-kalem ya da fotoğraf makinesi olmayabilir. Ama koku duyunuz hep sizinle…